17 Mayıs 2014 Cumartesi

Sanatçı Mesut Alptekin, yazar Coşkun Büktel'e estetik dersleri veriyor...

"Theope Yazarı Coşkun Büktel"in yazınsal intiharı!!...

Mesut Alptekin
17 Mayıs 2014

"Mısır'daki Sağır Sultan" tarafından bile duyulmuş ve 13 Mayıs 2014'e tarihlenen "Soma kömür madenindeki facia", hayatımızın gündeminde birinci sıraya oturdu!... Yüreklerde kapanması imkânsız yaralar açan bu facianın ardından, sosyal medyada büyük bir karmaşa meydana geldi... 

Yandaş medyanın inandırıcılıktan yoksun haberleri, provokatörler, her duyduğuna sarılıp, aslını astarını araştırmadan, "körü körüne" inanarak paylaşım yapanlar, çelişkiler, yanılsamalar, yanlışlar, güvenilir olmayan kaynaklar ve çalıntılamalar ve de kaynaksız bilgiler… Dikkatli olunmalı!

Durum böyle olunca, biz de "Kime inanalım? Neye kanalım?... Hangisi doğru?... Hangisi yanlış?!..." gibi ikirciklenmelerin oluşmasıyla tarafsız kalmak istemediğimiz için, iyice Araf'ta kaldık. Özellikle sosyal paylaşım siteleri facebook ve twitter, provokasyonlara ve suistimale oldukça açık!

Bugünlerde vaktimi, birçok insan gibi, Soma faciasını televizyonlardan takip etmek yerine, İnternet üzerinden izleyip, daha güvenilir ve doğru kaynakları bulmaya çalışarak değerlendiriyorum. Böylece güvenilirliği düşük olan facebook.com ve twitter.com gibi sosyal paylaşım sitelerine pek ağırlık vermek istemiyorum. Zaten rutin bir akış içerisinde hayatına devam eden twitter.com, zamanla, "nezih bir paylaşım sitesi" olmaktan çok, ağırlıklı biçimde çocuk parkına evirilmiş durumda... Bu nedenle ne gibi bir haber akışıyla karşılaşacağımın genellikle "bilincinde olduğum" için, belli bir süre sonra takip etmemeye başlıyorum!… Gerçek önemli!

Ne var ki, sürekli olarak izlediğim Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın www.tiyatroyun.blogspot.com adlı sitesinde, bugün de, "Theope Yazarı Coşkun Büktel"le twitter.com üzerinden yaptığı yazışmalardan haberim oldu! Yazışmaları daha da ayrıntılı inceleyebilmek için, yazışmaların asıl yapıldığı ana kaynağa, yâni twitter.com'a göz gezdirmeye karar verdim…

"Theope Yazarı Coşkun Büktel"in twitter.com sayfasına yöneldiğimde, twitter.com'un, bana göre karmaşık, karşılıklı yazışma sistemi arasında yapılan "gerçeküstü tartışma"yı okuyup anlayabilmem saatlerimi aldı!…

Somut gerçeklerden ve gündemden uzak, halka zerre faydası olmayan "gerçeküstü tartışma"yı okumak, bende, derin samimiyetsizlik hissine, utanç duygusuna, satırlar arasında ilerledikçe, yoğun mide bulantısına yol açtı... Öyle anlamsız bir mücadele veriliyordu ki, âdeta, su yüzeyinde ateş yakmaya çalışmak gibi anlamsız bir entelektüel rüştünü ispat etme çabalamasıydı. Gerçek sanatların öldürüldüğü yetmezmiş gibi, şimdi de sanatın iskelet kemikleri sızlatılmıştı. Buna müdahil olmam gerekirdi...

"Theope Yazarı Coşkun Büktel", Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı da karşısına aldı!... Beni bu yazışmaları okumaya iten dürtü, Büktel’in son zamanlardaki yakınında duran insanlara karşı takındığı "kuşkucu tavrı" oldu!... 15 Nisan 2014 günü, Büktel'in facebook.com sayfasında yaptığı paylaşımın altında, "Bulunmaz Tiyatro'nun 17 yıllık emekçisi" Mehmet Şahin ile karşılıklı yaptığı yazışmada, Mehmet Şahin'in, Büktel'in kitabı "İkinci Geliş" hakkında yaptığı eleştirilere karşı, "Theope Yazarı Coşkun Büktel"in Mehmet Şahin'e: "Mustafa abi'ne selam söyle!" demesi, Büktel'in kuşkuculuğunun hangi sınırlara dayandığını iyice görmemde yeterince açık olmuştu! Burada bahsi geçen Mustafa'nın kim olduğunu tam olarak açıklamamasına rağmen, ben, aralarında yıllardır süre gelen husumet olduğunu bildiğim için, Mustafa Demirkanlı olarak algıladım! Doğru değilse, Coşkun Büktel'den de, Mustafa Demirkanlı'dan da özür dilerim... Büktel'in polemik geçmişi incelenirse, bütün okların Mustafa Demirkalnlı'yı gösterdiğini de anlayacaklardır. Yine de yanılıyorsam ve yanıldığım ispatlanabilirse, özür dileyeceğime şimdiden söz veriyorum!

Ben, Mehmet Şahin'i sekiz yıldır tanırım!... Tiyatro dışında, çok samimî bir dostluğumuz, abi / kardeş ilişkimiz olduğundan, ailemden daha çok vakit geçirdiğim birisi olarak kim ve nasıl birisi olduğunu çok iyi bilirim. Yukarıda bahsettiğim facebook.com yazışmalarından az sonra Mehmet Şahin ile yaptığım bir telefon görüşmesinde konu açıldığında, Mehmet Şahin'in bana yönelttiği ilk can alıcı soru aynen şuydu: "Mustafa kim?"

Bahsi geçen Mustafa'nın, "hangi Mustafa" olduğuna emin olamamakla birlikte, Demirkanlı olduğu varsayımından yola çıkarak ve bunun da bir varsayım olduğunu belirterek, Demirkanlı'nın kim olduğundan, Büktel ve Hilmi Bulunmaz'la olan geçmişinden bahsettim Mehmet Şahin'e de!

Şayet ki, varsayımım doğruysa, yâni "bahsi geçen bu Mustafa", Mustafa Demirkanlı ise Mehmet Şahin, Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ın, Mustafa Demirkanlı ile aralarında yaşananları ilk defa benden öğrenebiliyordu…

Yineliyorum ki, varsayımım doğruysa ve bahsi geçen Mustafa, Mustafa Demirkanlı ise, Büktel'in Mehmet Şahin'e karşı yaptığı "Seni Mustafa mı böyle dolduruşa getirdi?" iması, hiç mi hiç yakışmadı... Ben, şahsen, Mehmet Şahin’i çok yakından tanıyan biri olarak, Mustafa Demirkanlı ile herhangi bir bağlantısı olmadığını ve bağlantısından ziyade tanışıyor bile olmadıklarını adım gibi iyi bilen birisi olarak, Büktel’i mert şiddetle kınıyorum. Bu hem Mehmet Şahin'e ve hem de Mustafa Demirkanlı’ya karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır! Demirkanlı'nın hakkı da önemli!

***

Bundan iki yıl önce, Coşkun Büktel'in "İkinci Geliş" isimli kitabını ilk kez olarak okuduğumda, bende olumlu etki bırakmasına rağmen, göz ardı edilemeyecek derecede olumsuz etki bıraktığı yanları da olmuştu. O dönemlerde kitabı bitirdikten sonra, kitap hakkında düşüncelerimi merak eden Büktel için, sıradan bir okur olarak, geniş değerlendirme kaleme almayı düşünmüş, bunu da Büktel’e iletmiştim... Ancak kitabı okumamla eş zamanlı ilerleyen "ehliyet sınavı" hazırlıklarım da devam etmekteydi. Bu yüzden yazacağım değerlendirme yazısını asla aceleye getirmek istemiyor, sürekli erteliyordum. Olumsuz yönde sonuçlanan sınavlar ve beraberinde kişisel yaşantımda meydana gelen bazı talihsiz olaylar nedeniyle, bu yazıyı kaleme alma imkânım hiç gerçekleşmedi... 

Üzerinden oldukça bir zaman geçtikten sonra, yazıyı, kitabı bitirmenin ardından sıcağı sıcağına yazamadığım için, büyük bir üzüntü, pişmanlık dalgası kapladı içimi... Bugün, Büktel'in Mehmet Şahin'e karşı takındığı "Mustafa abi'ne selam söyle!" tavrına tanıklık ettikten sonra, "iyi ki o yazıyı yazamamışım" diye kendimi tebrik edebiliyorum! Demek ki, yazmayı planlanlayarak yazamadığım bu yazıyı vakti zamanında yazıp, olumsuz eleştirilerimi Büktel’e yöneltseydim, belki ben de, "Mustafa abi’ne selam söyle!" iması ile karşı karşıya kalacak, böylece yukarıda belirttiğim varsayıma göre Mustafa Demirkanlı'nın dolduruşuna gelmiş birisi olarak yer edinecektim Büktel'in gerçeküstü dünyasında. Ve hattâ belki şu ândaki yazıyı yazdığım için bu imayla karşı karşıya gelebilirim...

Mehmet Şahin'in, Mustafa Demirkanlı ile asla hiçbir ilintisi olmadığını bilebildiğim yâni Mehmet Şahin'in "İkinci Geliş" eleştirilerinde Mustafa Demirkanlı'nın parmağının olmadığını anladığım için, Mehmet Şahin'e de, Mustafa Demirkanlı'ya da, Allah'tan büyük sabır temenni ederim!…

Bir kez daha yinelemekte fayda var ki, "bahsi geçen Mustafa", Mustafa Demirkanlı değilse ve o olmadığı Büktel tarafından ispatlanırsa, ben bu varsayım için, hem Coşkun Büktel'den ve hem Mustafa Demirkanlı'dan tüm içtenliğimle özür dilerim. Yapılan hatâ için özür dilemek erdemdir!

***

Dönelim asıl konuya: facebook.com'da yaşanan talihsiz olaydan sonra bugün twitter.com'da okuyarak incelediğim, Büktel ile Bulunmaz'ın bu "gerçeküstü tartışma"sı, beni Coşkun Büktel'in ciddi sorunlar yaşadığı kanısına kanaat getirmemi sağladı. Büktel en sonunda Bulunmaz'ı da aldı karşısına. Bu durum üzücü bir hâl aldı. İçten içe Coşkun Büktel'in toplumdan soyutlandığını ve giderek yalnızlaşmaya başlayarak, kendi kurduğu senaryoların içinde kaybolup, somut gerçeklere uzak kaldığını düşünüyorum... Büktel, son zamanlardaki işbu tutumuyla "bir yazarın yazınsal intiharı"nı gerçekleştirmiş durumda bulunuyor! Hoş adamdı...

"Theope Yazarı Coşkun Büktel" ve de Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz bunu bir "mücadele" olarak adlandırıyor olabilirler. Bunun adına "şahsî mücadele" diyebilirler. Ama, "halk adına mücadele" zinhar diyemezler...

Ben, twitter.com üzerinden yapılan bu yazışmaların, halk adına yararlı yanının bulunmadığını görüyorum... Ayrıca "LİNÇ KAMPANYASI" süreci sonrasında, "LİNÇÇİ" diye adlandırdıkları kişilere de çok güzel malzeme verdikleri için kendilerini tebrik ederim! Onlar da gülmüştür…

Böyle zamanlarda, birbirinin yanında durması, birbirine kenetlenmesi gereken insanların, sudan sebeplerden "karşı karşıya" gelmeleri ve asıl karşılarında olan kişilere bu şekilde "etiket" olmaları, bana göre üzücü... "Karşı fikir"de olanlar için ise, gayet komik ve artık umursanmaması!…

Bu süreçte benim "Theope Yazarı Coşkun Büktel"e içtenlikli tavsiyem, fildişi sarayından dışarı çıkması, halkın arasına iyice karışarak hayatın somut gerçekleri ile yüzleşmesi olacaktır. Hayat bu değil, mücadele ise asla bu değil!... Asıl mücadele, Soma'daki kömür madeninde ekmeğini çıkartmaya çalışan yoksul emekçinin feci biçimde can vermesi. Faciada ölenlerin ailelerinin, bundan sonra hayatta kalabilmek için verecekleri çaba. Sokaktakinin çıplak ayakla çöpten ekmek toplaması, yoksulların "Evimin kirasını nasıl ödeyeceğim? Faturalarımı nasıl yatıracağım?... Çocuğumun okul masraflarını nasıl karşılayacağım?... Asgari ücretle nasıl ay başına çıkacağım?" soruları ile boğuşması. Milyonlarca gencin işsizlik sıkıntısı ve gelecek kaygısı. Daha niceleri... Saymakla bitmez. Bu ülkenin aydınları, entelektüelleri, sanatçıları böyle somut gerçeklerden, halktan, hayattan o denli kopuklar ki, daha mücadelenin anlamını bile kavrayamayacak, gerçek mücadelecileri göremeyecek kadar uçuyorlar!

Dünya sadece tiyatrodan ibaret değil "Theope Yazarı Coşkun Büktel"!... Dünya sadece sizin etrafınızda da dönmüyor Büktel. Ve bu halk, sizin o kabarmış egolarınızı tatmin etmek için var olmuş değil. Emekçi halka, bana bir şey katmayan, katamayan, kendi dünyası için "mücadele" adı altında bilgisayar başında lâf kalabalığı yapanlar, ceplerini doldurmayı önemsemekten başka çabası olmayanlar, "Türk tiyatrosunun en iyi yazarı" da olsa, benim için, evine ekmek götürebilmek adına, sabahları, gün yeni ağarırken, evimin önündeki kaldırımı süpüren, temizleyen belediyeye bağlı temizlik işçisi, yâni "çöpçü" kadar saygın olamayacak!

Theope'ye çok derin bir saygı duyuyorum. Ancak, Büktel’in Theope için verdiği mücadele konusunda bile endişelerim ortaya çıkmaya başladı... "Theope Yazarı Coşkun Büktel"den soruma özellikle yanıt bekliyorum:

1990-1991'de Ali Taygun yönetiminde İstanbul Şehir Tiyatroları'nda oynanan beğenmediğiniz Theope için ücret aldınız mı, almadınız mı?

"Almadım" derseniz ve tersini ispatlayacak birileri çıkmazsa ne mutlu size. "Demek ki adam haklı ve yiğit, beğenmediği sahneleme için para almayarak, beğenmediğini sadece manevî olarak değil, maddî olarak da kanıtlamış. Helal olsun!" diyerek, endişemden ötürü özür dilerim!...

"Aldım" derseniz, o hâlde, manevî olarak beğenmediğiniz Theope'den maddî olarak yararlandığınız için, mücadelenizin gerçekçiliği üzerine düşünmek zorunda kalarak, istenmeden yapılan meslekleri anısarım!

Derin saygılarımı sunar ve kısa zamanda dünyaya dönmenizi dilerim!...